Her gün sosyal medyada benzer mesajlarla karşılaşıyoruz:
“Günün erken saatinde kalk, spor yap, işe git, üret, sağlıklı ye, çocuklarına vakit ayır, kendine de zaman ayır.”
Bu çağrıların hepsi, görünüşte motive edici gibi durur. Ama aslında görünmeyen bir yük taşır:
Yetersizlik hissi.
Çünkü modern dünyanın görünmez mottosu şudur: Her şey olmalısın.
Hem üretken hem huzurlu, hem güzel hem sade, hem özgür hem sorumlu…
Bu çelişkili beklentiler içinde insan, her an eksik hisseder.
Ve o eksiklik, sistemin en iyi yakıtıdır.
“Tam Olmak” Mitinin Psikolojik Yükü
Sosyal medya bize sürekli bütünlük görüntüleri sunar:
Mükemmel evler, pürüzsüz ciltler, dengeli yaşamlar.
Bu görüntüler, “Sen de böyle olmalısın” diyen bir yankıya dönüşür.
Ama Lacancı açıdan insanın doğasında eksiklik vardır; insan tamamlanmamış bir varlıktır.
Lacan’ın ifadesiyle özne, daima bir “eksik nesne” etrafında döner.
O eksik, hiçbir zaman bütünüyle dolmaz — çünkü insanın arzusu, eksikliğin devamından doğar.
Eğer her şey tamam olsaydı, hiçbir şeye yönelmez, hiçbir ilişki kurmaz, hiçbir üretim yapmazdık.
Eksiklik bizi yaşama bağlar.
Dolayısıyla eksik olmak, bir kusur değil; varoluşun motorudur.
Bir şeylerin eksik olması, bizi aramaya, merak etmeye, yaratmaya iter.
Sosyal Medya ve “Yetersizlik Ekonomisi”
Bugünün dijital dünyası, bu eksikliği sömürür.
Eksikliğimizi hatırlatır, sonra “tamamlayacak” ürünleri karşımıza çıkarır:
Yeni bir cilt bakımı, yeni bir eğitim, yeni bir yaşam biçimi…
Sürekli bir “kendini geliştir” baskısı içinde yaşarız.
Ama bu gelişim çağrısının altında yatan şey, sessizce fısıldanan bir cümledir:
“Olduğun hâlin yeterli değil.”
Bu nedenle kişi, kendi eksikliğini fark ettiğinde suçluluk hisseder.
Oysa eksiklik, suç değil; insan olmanın yapısal gerçeğidir.
Eksiklik Korkusu Yerine Eksiklik Bilinci
Lacancı analiz bize şunu öğretir:
Tam olma arzusu, bir yanılsamadır.
İnsan, hiçbir zaman kendi aynasındaki yansımayla tam örtüşmez.
O küçük fark, yani o çatlak, benliğin yaratıcı alanıdır.
Kendimizi “eksik” hissettiğimizde aslında yaşamın içinde kalıyoruzdur.
Eksiklik, bizi hareket ettirir, arzuyu canlı tutar.
Eğer bir gün tamamen tam hissetseydik, artık hiçbir şeye yönelme nedenimiz kalmazdı.
Bu yüzden “bütün olmalısın” çağrısı yerine belki de şöyle demeliyiz:
“Eksikliğini tanı, onunla barış.”
Çünkü eksikliğini kabul eden insan, artık başkalarının aynasına ihtiyaç duymaz.
Sosyal medyanın yarattığı “her şeyi başarmalısın” baskısı, birçok kişide yetersizlik hissini artırıyor.
Oysa psikolojik denge, tam olmakta değil, eksikliğini fark edip onunla yaşamayı öğrenmekte saklı.
Eksik olmak, gelişmeye açık olmak demektir.
Klinik Psikolog Nesibe Dinç, özdeğer, yetersizlik duygusu ve kimlik bütünlüğü konularında Lacancı analiz ve dinamik terapi yaklaşımıyla danışanlarına destek sunmaktadır.
👉 Randevu oluşturmak için tıklayın.