Pamuk Prenses masalını çoğumuz iyilikle kötülüğün savaşı olarak tanırız. Ama bu hikâye, hem psikolojik hem de toplumsal düzeyde çok daha derin bir şey anlatır: kadının bastırılmış benliğiyle, annenin gölgesiyle ve toplumun kadınlık üzerindeki sessiz buyruğuyla mücadelesini.
Kraliçe, yalnızca kötü bir karakter değil, kadının kendi içindeki bastırılmış tarafıdır. Aynaya her baktığında, gençliğini, canlılığını, kaybolan arzularını hatırlar. Onun öfkesi Pamuk Prenses’e değil, kendi kaybına yöneliktir. Bu, annenin kızına değil, geçmişteki kendine duyduğu kıskançlıktır. Feminist psikoloji açısından bakıldığında, Kraliçe patriyarkanın kadınları birbirine düşüren yüzüdür — çünkü sistem, kadının gücünden değil, birbirine karşı duyduğu korkudan beslenir.
Pamuk Prenses ise bu düzenin öteki kutbudur: saf, sessiz, edilgen. Kraliçe’nin karşısında var olabilmek için hep “iyi” kalmak zorundadır. Oysa bu “iyi kız” imgesi, kadını yaşatmaktan çok uyutur. Yedi cücelerle kurduğu hayat, güvenli ama donuk bir denge hâlidir — kadınların “idare eden”, “herkese bakan” ama kendi duygusal yaşamından uzak düşen hâllerine benzer.
Zehirli elma, toplumun kadına sunduğu sevgi biçimidir: dışı parlak, içi zehirli. Kadın, sevilmek uğruna itaat etmeyi, sessiz kalmayı öğrenir. Uykuya daldığında ise artık sadece nefes alır, yaşamaz. Masal burada bitseydi, bu uykunun adı ölüm olurdu.
Ama sonra prens gelir. Onun öpücüğü, yıllardır romantikleştirilen bir “kurtuluş” gibi görünür; oysa feminist bir bakışla bu sahne, kadının bedenine ve yaşamına yeniden el konulmasıdır. Pamuk Prenses’in uyanışı bir erkeğin dokunuşuyla değil, kendi farkındalığıyla olmalıydı. Analitik açıdan da bu, dışsal bir kurtuluş değil, içsel bir bütünleşme anıdır. Gerçek prens, kadının kendi bilincidir; kendi uyanışıdır.
Masalın eleştirel yanı da tam burada gizlidir: Kadına önce annesi tarafından, sonra toplum tarafından “uygun” roller öğretilir. Güçlü olursa cezalandırılır, sessiz kalırsa ödüllendirilir. Kraliçe ve Pamuk Prenses aslında iki ayrı kadın değil, kadınlığın iki uçta bölünmüş hâlidir. Gerçek uyanış, bu iki sesi bir araya getirebilmektir — hem sevebilen hem de sınır koyabilen, hem duyarlı hem de güçlü bir kadın kimliği kurabilmek.
Pamuk Prenses’in hikâyesi, kadınların nesiller boyu taşıdığı bir sesi duyurur: “Artık uyanıyorum.”
Uysallığın arkasındaki sessiz öfkeyi, güzelliğin ardındaki korkuyu, masumiyetin içine gizlenmiş gücü fark ettiğinizde, masal artık size değil, siz masala bakarsınız.
Alt metin / SEO yönlendirmesi
Bu masal, yalnızca bir çocuk hikayesi değil; kadınların bastırılmış sesine, annelik mirasına ve özgürleşme arzusuna dair derin bir metafordur.
Eğer siz de “iyi olmak” uğruna kendi benliğinizi susturduğunuzu fark ediyorsanız, bu masal sizin için yazılmış olabilir.
Terapi, bu sessizliği fark etmenin ve kendi hikâyenizi yeniden yazmanın ilk adımıdır.
👉 Randevu oluşturmak için tıklayın.